Sayın Erk Acarer,
22.07.2017 tarihli “Fotoğraftaki kim? Kuzu’yu Feto’ya götüren kişiye İBB’den onur gecesi” başlıklı köşe yazınızla ilgili olarak aşağıdaki yazımı kaleme alıyor; bir tekzip mahiyetinde düşünülmesi hususunda gereğini rica ediyorum.
Öncelikle yazınızın dokuz-on aydan beri sosyal medyada yayınlanmakta olan ve içinde Fethullah Gülen, Burhan Kuzu, Fehmi Koru, Mithat Melen ve şahsımın yer aldığı fotoğraflarla ilgili bir açıklama fırsatı vermiş olması dolayısıyla buruk bir teşekkürle söze başlamak istiyorum.
Ayrıca bünyesinde doçent ve profesör olarak görev yaptığım Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu antropolog kimliğiniz ile – belki o dönemde tanışmamış olsak bile- dürüst bir gazeteci ve köşe yazarı olduğunuza inanmak istemem, benim size bir şekilde yakınlık duymamı sağlıyor.
Değerli Acarer, ilgili fotoğrafların ne sosyal medyadaki, ne de sizin yazınızdaki takdiminde, bu bir araya gelmenin hangi tarihte ve hangi mahiyette olduğu hususu hakkında hiçbir malumat verilmiyor. Sanki yeni zamanlarda çekilmiş ve son dönem olaylarıyla da ilgili imiş gibi bir intiba yaratılıyor. Bu belirsizliğin önüne geçmek adına hemen ifade edeyim ki bu resim; 2004 yılına yani on üç yıl öncesine aittir. Washington’da Johns Hopkins Üniversitesi SAIS Araştırmalar Merkezi ile o dönemlerde tamamen legal bir kuruluş olarak bilinen Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Abant toplantısının hemen akabinde, aynı vakfın onursal başkanı olan Fethullah Gülen’e bir grup katılımcı ile birlikte yapılan bir ziyaretle alakalıdır.
Herkesin gayet iyi bildiği gibi Abant Platformu, 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’de ve hatta dünyada değişik eğilimli düşünce, bilim adamı ve siyasilerle, medya mensuplarını müşterek bir ortamda toplayan, ülkemizi yakından ilgilendiren konular üzerinde tartışmalar yürüten, farklılıkların bir araya gelebilmelerini sağlayan ve bunların sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmayı hedefleyen bir think tank kuruluşu idi. Bu platformda yapılan bütün konuşmalar ve hazırlanan sonuç bildirgeleri; virgülüne kadar değiştirilmeden yayınlandı ve canlı olarak da kitle iletişim araçlarıyla halka sunuldu.
Prof. Dr. Mehmet Aydın Bey’in Abant toplantıları danışma kurulu başkanlığı, ilgili bilim adamımızın siyasete atılması sebebiyle bir dönem için Prof. Dr. Mete Tuncay ve şahsıma eş başkanlık olarak teklif edildi. Her ikimiz de barışçıl ve bütünleyici görüntüsü nedeniyle bu görevi kabul etmekte beis görmedik.
Hemen söyleyelim; görevi toplantıların gündemini belirlemek ve katılımcıların kimler olacağı hususunu tespit ve teklif etmek olan bu kurulun hiçbir ferdine ne vakıf yönetiminden ne de dışarıdan herhangi bir telkin ve tavsiye gelmemiştir. Bu yurt içi ve yurt dışı toplantılar; Türkiye, Amerika, Belçika, Fransa gibi ülkelerde ve ayrıca Avrupa Birliği ortamında seçkin bilim, siyaset ve düşünce adamlarından oluşan çok sayıda katılımcı ile gerçekleşmiştir.
Amerika Abantı ise, o zaman devlet bakanımız olan sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın Bey’in ve Amerikalı fikir adamı Fukayama’nın başkanlığında açılmış; Türkiye’den ve Amerika’dan pek çok değerli ismin bilimsel ve entelektüel katkılarıyla gerçekleşmiştir. Bu toplantıların kayıtlarının her an incelenebilir durumda olduğunu düşünüyorum.
Takdir edersiniz ki, fotoğrafta yer alan isimlerin ilgili mekâna götürülüp Fethullah Gülen’le tanıştırılmaları çok tabii bir akış içinde gerçekleşmiştir.
Bu zatla benim karşılaşmam da ilk defa ancak o gün vuku bulmuş, daha sonra da kendisiyle her hangi bir görüşmem ya da haberleşmem söz konusu olmamıştır.
Yazınızda bahsedildiği üzere benim Devlet’le Fethullah Gülen arasında aracı olduğum hususu ise tamamen hakikat dışıdır. Bu mesnetsiz yakıştırmanızı şaşkınlıkla karşıladığımı ifade etmek isterim.
Sayın Acarer, yazınızda bir de benim ailemden ve kariyerimden söz etmişsiniz. Aslında her iki husus için de böyle bir tahmin ve yargıda bulunma zahmetine katlanmanıza gerek yok idi.
Çünkü herhangi bir kültür, edebiyat, felsefe ve tasavvuf tarihi klasik ya da çağdaş malumat eserine bakma zahmetine katlanmamış olsanız dahi Google size rahatlıkla rehberlik edebilirdi.
Ben anne ve baba tarafından en az iki yüz yıllık süre ile (daha öncesini saymak kayıtlarla mümkün) ülkemiz ilim kültür ve devlet hayatına pek çok katkıda bulunmuş bir ailenin ferdiyim.
Babam Cumhuriyet dönemi hukuk reformlarına ve ilmine büyük hizmetlerde bulunmuş bir neslin saygın bir öğretim üyesi olarak Ankara Üniversitesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı eski başkanlarından Prof. Dr. Kemal Tahir Gürsoy (1913-1997), annem ise Osmanlı son dönemi maarifçi ve mutasavvıflarından Kenan Rifai Büyükaksoy’un kızı Hikmet Kâinat Hanım’dır.
Ailem için “tarikatçı” ifadesini kullanmışsınız. Tasavvufa ilişkin bir irfan ortamında büyüdüğüm doğrudur. Müslüman kelimesini İslamcı olarak değil de; bir siyasi doktrin yobazlığından uzak, temiz bir inanç hayatını yaşayan insanlar karşılığında kullanıyoruz. Tıpkı bunun gibi tasavvufi bir terbiyeden gelene de tarikatçı değil; tekkelerin açık olduğu dönemlerde “ehl-i tarik” adı verilirdi. 1925 yılında tekkelerin kapatılması karşısında, bu kararın yanlış olmadığını tekrar etmiş bulunan Kenan Rifai, insanın insan olmak ve irfan kazanmak adına bir kültür ortamında yetişmesi anlamına gelecek bir ifade sarf etmiş; “belki bir gün açılacaktır, ama akademiler şeklinde” demiştir. Çünkü o, herhangi bir şekli özellik içinde kaybolmaksızın insanın manevi ve ahlaki olarak yetişmesini arzu etmekte idi. Çağdaş bilime ve felsefeye açık, çok lisan bilen bir münevver olarak onun bu tarzı elbette bilinir. Yurt içinde ve dışında pek çok kitaba muhteva ve motif oluşturmuştur.
Denilebilir ki, ailemin her iki tarafı da gelenekli olmakla beraber Türk modernleşmesine katkıda bulunmuşlardır.
Benim ise, büyük babamı manevi ve ahlaki bakımdan örnek aldığım hususu açıktır. Bu ne bir siyasi hakimiyet kurma, ne bir cemaat oluşturma, ne de devlet ile cemaatler arası bir ilişkiler ağı düzenleme anlamına gelir.
Şahsıma gelince; siz yazınızda şöyle bir ifade kullanmışsınız : “Kenan Gürsoy din, devlet, tarikat ilişkilerinden olsa gerek Allah’ın yürü ya kulum” dediklerindendir.
Değerli Acarer şunu size söylemeliyim ki; kariyerimde hangi merhaleye geldim ise bu tesadüfi ya da dış aracılarla olmamıştır. Orta okul ve lise öğrenimimi Saint Benoit Fransız Lisesi’nde gerçekleştirdim. Fransızca eğitim-öğretim yapan liselerden mezun dereceli öğrencilere verilen Fransız hükümetinin bursuyla Rennes ve Paris Sorbonne Üniversiteleri’nde okudum. Dönüşümde Atatürk Üniversitesi’nde yeni açılan Felsefe Bölümü’nde görev aldım. Bu üniversitede doktoramı verdim. Doçentliğimin ilk yılını bu kurumda geçirdim. 1984 Yılından itibaren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde doçent olarak çalışmaya başladım. 1989 Yılında profesör oldum. 1997 Yılından itibaren ise Galatasaray Üniversitesi’nde görev aldım. Bu üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, Felsefe Bölümü Başkanlığı ve Fen- Edebiyat Fakültesi dekanlığı gibi görevleri yürüttükten sonra meşgul olduğum konuların ve çalışma alanlarımın uygun olması sebebiyle bir kültür ve diyalog ortamı olan Vatikan’da Türkiye büyükelçisi olarak 2009-2014 yılları arasında görev yaptım. Bu görevden sonra Mart 2015 tarihinde devlet hizmetinden emekli oldum.
Dünyanın pek çok yerinde çağrılı konferansçı olarak konferanslar verdim ve misafir öğretim üyesi olarak ders vermek adına davet edildim. Farklı saygın akademik kurumlarda kurul üyeliklerinde bulundum.
İdari anlamda yaptıklarım kendi hazırladığım ya da benim için hazırlanan raporlarda, akademik mesaimin sonuçları ise kitap ve diğer yazılarımda açıkça görülebilir. Ayrıca bir felsefe adamı olarak düşüncelerim ve değerler bahsindeki yaklaşımım sadece öğrencilerim ve meslektaşlarım tarafından değil; entelektüel kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Doğrusu “yürü ya kulum” ifadesindeki hafiflik bu mesainin ciddiyetini ve ağırlığını görmezlikten gelen bir hakaret niteliği taşımaktadır.
Fakat bu yazınızda sayın Acarer beni asıl kırmış olan ifadeniz “solcu, demokrat, devrimci öğrenci sevmediğim ve onlardan atılmasına sebep olduklarımın bulunduğu” yönündeki asılsız beyanınızdır.
Şunu belirtmeliyim ki, kırk yılı aşkın öğretim üyeliğim süresince hiçbir öğrencimi ayırmadan sevdim; onları her seferinde ve her vesileyle himaye etmeye özen gösterdim.
Hayatım boyunca kendi adıma kazandığım sermaye; onların bana samimi duygularla gösterdikleri sevgi ve saygıdır.
Pek değerli Acarer; güzel yurdumuzu ve her halde bütün bir insanlığı son zamanlarda büyük bir bunalıma sürükleyen eksikliklerimizin başında kavramları kullanışımızdaki belirsizlik kadar yekdiğerine karşı duyduğumuz hoşgörüsüzlük ve sevgisizlik geliyor. Bu da her halükarda adaletsizliğe yol açıyor. Olduğum, felsefe adamlığımın ve olmak istediğim, gönül insanlığının içinden sesleniyorum: Gelin tanış olalım.
Prof. Dr. Kenan Gürsoy
********************************************************************************************************************************************
Prof. Dr. Belkıs Altuniş Gürsoy’un konu ile alakalı yazıları
22.07.2017 Tarihli yazınızda Prof. Dr. Kenan Gürsoy ile ilgili olarak verdiğiniz bilgilerin doğruluğunu test etmek ihtiyacı duydunuz mu? Devletle Fethullah Gülen’i buluşturan kimse olarak Kenan Gürsoy’u takdim ediyorsunuz. Bu ince fikre nasıl ulaştınız? Gürsoy’un Sayın Burhan Kuzu’yu Fethullah Gülen’e götürdüğünü ifade ediyorsunuz? Bu kanaate nasıl vardınız? Gürsoy’un bir takım ağlar, bağlantılar kanalıyla akademik hayatta çabucak yükseldiğini söylüyorsunuz. Bu iddianızı ispat edecek verileriniz var mı? Gürsoy’un dekan yardımcılığı sırasında sol görüşlü öğrencileri okuldan attırdığını dile getiriyorsunuz. Bir dekan yardımcısının böyle bir niyeti olsa bile bunu gerçekleştirmeye gücü yeter mi? Ayrıca okuldan atıldığını söylediğiniz kimselerin elinizde isimleri var mı? Eğer böyle isimler var ise bu kimselerin Kenan Gürsoy kanalıyla böyle bir gadre uğradıklarına nasıl hükmettiniz? Evet, sayın Acarer, insanları karalamak, deste deste suç isnat etmek çok kolay kolay olmasına ama, iş o kadarla bitmiyor. Evrensel insan haklarından, insanların onur ve şerefini korumak hakkından vazgeçtim, ama, hiç değilse medya etiği diye bir kavramdan olsun bahsetmeye hakkımız var mı? Saygılarımla..
Prof. Dr. Belkıs Altuniş Gürsoy
********************************************************************************************************************************************
22 Temmuz 2017 tarihinde Erk Acarer imzasıyla BirGün Gazetesi’nde “Fotoğraftaki Kim? Kuzu’yu Fetö’ye götüren kişiye İBB’den Onur Gecesi” başlığıyla yayınlanan haberin, Prof. Dr. Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi öğrencileri olarak bizleri, fevkalade şaşırttığını ve üzdüğünü belirtmek istiyoruz.Prof. Dr. Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi; Etik ve Değer Felsefesi alanında çalışmak isteyen, çağdaş demokratik değerleri benimsemiş, insan haklarına saygılı, sorumluluk sahibi ve cumhuriyet ilkeleri ile bütünleşmiş sivil ve gönüllü bir oluşumdur.Bu oluşum atölye çalışmalarına 2006 yılının Kasım ayında Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde başlamıştır. Galatasaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi dekanlığı esnasında Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un, her yaştan ve çeşitli uzmanlık alanlarından gelen elli kişilik bir grubun teklifini kabul ederek başladığı atölye çalışmaları, kesintisiz bir şekilde halen Kadıköy Belediyesi Kozyatağı Kültür Merkezi’nde devam etmektedir ve katılmak isteyen herkese açıktır.Bu yıl Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un meslek hayatında 40. yılını tamamlaması nedeniyle, bugüne kadar yetiştirdiği öğrencileri tarafından çeşitli saygı toplantıları düzenlenmiştir. Bunlardan biri de 7 Ocak 2017 tarihinde Felsefe Atölyesi’nin de katılımıyla gerçekleşen, “Hikmetin İzinde Kenan Gürsoy’a Armağan” kitabının kendisine takdim edildiği ve hocamızın felsefesinin ana hatları ile ele alındığı “Hikmetin İzinde Kenan Gürsoy’a Saygı” sempozyumudur. Bu sempozyum ile kendisine takdim edilen armağan kitap, çoğunluğu felsefe alanından olan pek çok akademisyen, entelektüel ve sanatçı ile dostları ve öğrencilerinin kıymetli makalelerinden oluşmaktadır. Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un fikirlerini ve düşünce hayatımız için ifade ettiği anlamı tanımak isteyenler, kendi eserlerinin yanında hakkında hazırlanan bu kitaba da başvurabilirler.Türk düşünce hayatı adına da önemli bir kaynak teşkil eden bu kitap ve hocamızın eserleri incelendiğinde, Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un bütün insani ilişkilerin temeline etiği koyan, etik bir toplum ve etik bir insanlık idealine inanan, dünya barışı için felsefi çözüm yolları arayan, bunu da bir gönül lisanı ile ifade eden bir düşünür olduğu görülecektir.
Ömrünü kültür ve medeniyetimizin tanığı, oluşturucusu ve timsali olmaya adamış, her fırsatta ve zeminde insan yetiştirmeyi gaye edinmiş olan Prof. Dr. Kenan Gürsoy, hiçbir suretle söz konusu suçlamaların muhatabı olamayacak bir karakter ve kişilik sergilemektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından salon şartlarından dolayı iptal edilen onur gecesi afişi ve on üç yıl öncesine ait fotoğrafların hiçbir açıklama yapılmadan bir takım yanıltıcı iddialarla paylaşılabiliyor olmasının, yayıncılık etiği açısından uygun olmadığını belirtmek istiyoruz. Zira bu görüntüler okuyucuya asılsız bilgiler sunmakta, okuyucunun doğru ve güvenilir habere ulaşma hakkını gasp etmektedir.
Bir kişinin ailesine ve geçmişine, kanıt gösteremeden -üstelik “yürü ya kulum” gibi basit ifadeler kullanarak- ithamda bulunmak, kanun nezdinde suçtur ve bunun bir editörün eleğinden geçebilmiş olması büyük bir talihsizliktir.
Bahsedilen yazıda belirtilen bilgilerin gerçekliği doğrulanmadan yayına alınmış olması bir art niyetten kaynaklanmasa bile, en iyi ihtimalle editöryal bir hatadır. Lakin bu ihmalkârlığın vahim sonuçları olabileceği göz önünde bulundurulursa, yapılan hatanın masumane bir yanı kalmamaktadır.
Hak, hukuk, adalet ve basın etiğine inanan insanlar olarak bu hatanın en kısa sürede düzeltilmesini talep ediyoruz.
Prof. Dr. Kenan Gürsoy Felsefe Atölyesi Öğrencileri
********************************************************************************************************************************************
Galatasaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde görevli bir grup öğretim elemanı adına Doç. Dr. Cem Özatalay’ın, Birgün’deki yazıyı yayımlayan T24’le de paylaştığı açıklama şöyle:
“Türkiye’de tarafsız ve araştırmacı haber yapma iddiasını halen taşıyan birkaç gazeteden biri olan Birgün Gazetesi’nde, 22 Temmuz 2017 tarihinde Erk Acarer imzasıyla ve “Fotoğraftaki Kim? Kuzu’yu, Fetö’ye götüren kişiye İBB’den onur gecesi” başlığıyla yayımlanan haberin, Galatasaray Üniversitesi’nde halen çalışmakta olan bizleri çok şaşırttığını ve üzdüğünü belirtmek isteriz. Türkiye’de 20 Temmuz 2016’da OHAL’in ilanıyla birlikte başlayan ve keyfi bir biçimde sürmekte olan cadı avına, Birgün gazetesinin de katılacağını beklemezdik doğrusu.
“Bahsi geçen haberde; 1997 yılında çalışmaya başladığı Galatasaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde, Vatikan Büyükelçiliği’ne getirildiği 2009 yılına kadar, bazılarımızın meslektaşlık ilişkisi bazılarımızın da hoca-öğrenci ilişkisi temelinde bir arada bulunduğu, yakından tanıma fırsatı bulduğu Kenan Gürsoy hakkında, maddi dayanakları olmayan bir takım iddiaların ileri sürüldüğünü üzülerek gördük.
“Kenan Gürsoy’un dinler arası diyalogu sağlamak üzere faaliyet ve görevlerde bulunmuş olmasını, hiç bilinmeyen bir gerçeği ifşa etme iddiasıyla veren haberi okurken şaşırdık. Zira tasavvuf ve fenomenoloji alanında eserler vermiş olan Kenan Gürsoy’un çalışmalarından herhangi birine göz atmak, onun kavrayışında dinler arası diyalogun ne denli önemli bir yer tuttuğunu görmek için yeterli olurdu. Türkiye Devleti dinler arası diyalog meselesini gündemine aldığı dönemde, Gürsoy’a bu politikaya katkı sunması için çağrı yapmış ve o da bu çağrıyı olguların da işaret ettiği gibi olumlu yanıtlamıştır. Fotoğrafları yayımlanan görüşmeler de bu bağlam içinde gerçekleşmiş, Vatikan Büyükelçiliği görevini de bu çerçevede üstlenmiştir. Zaten dinler arası diyaloğun devletin gündeminden düşmesiyle birlikte Kenan Gürsoy’un çalışmalarına ihtiyaç kalmadığı düşünüldüğünden olacak, 2014 yılından bu yana da kendisine herhangi bir resmi görev teklif edilmemiştir.
“Bu talihsiz haberde, “Gürsoy’un, solcu, demokrat, devrimci öğrenci sevmediği ve üniversiteden atılmasına sebep olduğu öğrenciler bulunduğu” ileri sürülmüştür. Bu konuda net konuşabiliriz: Kenan Gürsoy, 1997’den 2012’ye kadar çalıştığı Galatasaray Üniversitesi’nde, herhangi bir meslektaşına ya da öğrencisine görüşleri kendisininkilerle uyuşmuyor diye bir yaptırım uygulamamış, kimseyi cezalandırmaya çalışmamıştır. Tam tersine, kendisiyle dünya görüşü bakımından neredeyse 180 derece zıt olan bizler kendisini her görüşe saygılı, yöneticiliği süresince demokrat davranıştan ödün vermeyen bir meslektaşımız, hocamız olarak tanıdık. Zaten haberde iddialar temellendirilmemiş, iddialara konu olan olayların taraflarının görüşlerine başvurulmamıştır. Öyle olunca haberin yandaş medyada her gün onlarcasına rastladığımız ihbar amaçlı “çamur at izi kalsın” mantığıyla hazırlanan haberlerden bir farkının kalmadığını üzülerek belirtmek isteriz.
“Zor dönemlerden geçiyoruz. Türlü adaletsizlikler üreten otoriterleşme dönemlerinde, halen tarafsızlık ve objektiflik iddiasındaki bir avuç medya kuruluşunun da sağduyusunu kaybetmemesini, ihbarcılık anlamına gelen haberlerden uzak durarak yeni adaletsizliklere yol açmamasını ve gazeteciliğin temel ilkelerine saygı göstererek haberin düzeltilmesini veya bu eleştirimize gazetenizde yer verilmesini bekliyor, gereğini rica ediyoruz.”
GSÜ Öğretim Üyeleri
********************************************************************************************************************************************
Meslektaşları ve Öğrencileri Prof. Dr. Kenan Gürsoy Hakkında Yapılan Mesnetsiz ve Saygısız Yayını Kınıyor
Hocamız Prof. Dr. Kenan Gürsoy hakkında 22 Temmuz 2017 tarihinde Birgün Gazetesi’nde yayımlanan, haksız ve mesnetsiz iddialarla dolu olan köşe yazısı, meslektaşlarını ve öğrencilerini rencide etmiştir. Felsefe camiası olarak söz konusu haberi kabul edilemez bulduğumuzu ve kınadığımızı kamuoyu ile paylaşmak isteriz.
Bu haberin Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un çalışmalarından, fikirlerinden ve şahsiyetinden hiç haberdar olunmadan, biyografisine bile bakılamadan hazırlanmış olduğu açıktır. İdareci olarak çalışmış olduğu Üniversitelerdeki başarı ve katkılarının bile göz ardı edildiği bu yazının maksatlı olarak kaleme alındığı anlaşılmaktadır.
Gerek eserleri, yetiştirdiği öğrenciler, düzenlediği seminerler ve atölye çalışmaları, gerekse televizyon programları ile kamuoyunun önünde saygın bir kişilikle temayüz etmiş olan Gürsoy’un, maksatlı haberlerle itibarsızlaştırılmaya çalışılmasını kabul edilemez buluyoruz.
Türkiye’de üç nesil felsefecilerin yetişmesinde emeği ve katkısı olan Gürsoy, kültürümüzün felsefe ile yorumlanması için meslek hayatının ilk gününden itibaren özverili bir çaba ortaya koymuştur. Meslekte kırkıncı yılını tamamlamış olması sebebiyle düzenlenen ve aslında çok daha fazlasını hak etmiş olduğu bir saygı gecesinin ertelenmiş olmasının çarpıtılarak, buradan çirkin ve kasıtlı anlamlar çıkartılmasını da son derece etik dışı buluyoruz.
Felsefenin kamu hayatındaki yerini pekiştirecek, felsefeyi insanlık için işlevsel kılacak, etik temellere dayalı evrensel barışın felsefi imkânlarını araştıran bir düşünür portresi çizen Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un böyle iftiralara maruz kalması ülkemizde özgün ve iddiası olan bir felsefe hayatı oluşturulmasına da bir suikast girişimi olarak görülebilir.
Prof. Dr. Kenan Gürsoy ve onun gibi düşünürlerimiz hedef gösterilmek suretiyle kültürel, entelektüel ve manevi gündemimizden uzaklaştırılmalarını amaçlayan bu tip yayınların, halis ilim ve irfanın yerine kaosun, polemiklerin ve sahte kahramanların önünü açmak isteyenlerin bir oyunu olduğu kanaatini kamuoyuyla paylaşmak isteriz.
Meslektaşları ve Öğrencileri
********************************************************************************************************************************************