ÜMMÜ KEN’AN DERGÂHI (ALTAY DERGÂHI) SEMÂHÂNESİ

Ken’an Rifâî (Büyükaksoy), 1867-1950 yılları arasında yaşamış bir insan-ı kâmildir. Yaşadığı devirde, kütleye karşı vazifelendiği eğitim, öğretim ve ders verme işinin yürütüldüğü yer “dergâh” müessesesi idi. Şunu artık biliyoruz ki Ken’an Rifâî,  dergâhını bir dergâh şeyhi unvanını kazanmak için açmamış, gayesini zamanın şartlarına göre gerçekleştirebilme vâsıtası olarak kabullenmiştir. Eğer o zamanki cemiyet bir zâviye değil de, bir akademi yoluyla fikrini yaymak imkânlarına sahip olsaydı, belki de Ken’an Rifâî bir akademiyi tercih ederdi. Bu sebeple 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılması kanununa harfiyen uymuştur. Çünkü O, çok iyi biliyordu ki dergâhlar, artık devrin ihtiyaçlarını karşılayacak yeterlikte müesseseler olmaktan çıkmıştı.(1)

Ken’an Rifâî’nin 1908 yılında, Ümmü Ken’an Dergâh-ı Şerîfi adıyla açtığı dergâh binâsı bir asır sonra restore edilmiş, Cenan Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı ve bünyesinde Kenan Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü olarak kültür ve irfan hayatının hizmetine girmiştir.

2007 senesi içinde, Cenan Vakfı uhdesinde bulunan binânın yeniden inşâsı işi büyük ölçüde tamamlanmış, aslına uygun olarak mîmârisi tamamlanan eski semâhânenin bir “müze” olarak düzenlenmesi için çalışmalara başlanmıştır.

Çalışmalar, edebiyat, sanat, sanat târihi, mimarlık ve mühendislik alanlarında uzmanlaşmış gönüllü bir ekip tarafından yürütülmüştür.

Semâhânenin aslına uygun olarak düzenlenebilmesi için elde bulunan temel iki materyal kullanılmıştır. Bunlardan birincisi ve çalışmaya esas teşkil edeni Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1920’li yıllarda çektirdiği dört adet semâhâne iç mekân fotoğrafı, ikincisi Ken’an Rifâî’den intikal etmiş, Mehmet Örtenoğlu tarafından tâmir edilmiş semâhâne maketidir. İlk olarak, bunlar bilgisayar imkânları da kullanılarak ayrıntılı bir şekilde elden geçirilmiştir. Daha sonra, Ken’an Rifâî Hazretleri’nin âilesinden hayatta olanlarla irtibâta geçilerek, bilgilerine başvurulmuştur. Bu bilgiler ışığında, iş kalemleri tekrar tekrar değerlendirilmiştir.

Eski semâhâneden intikal eden eser ve eşyâlar, konunun uzmanları tarafından restorasyonları yapıldıktan sonra, aslına uygun olarak yerlerine yerleştirilmişlerdir.

Tespit edilen, fakat mevcûdu bulunamayan diğer eser ve eşyâlar içinse bir restitüsyon çalışması yürütülmüştür. Farklı tipteki eser ve eşyâlar için sahanın uzmanları tespit edilerek, çeşitli zamanlarda gerek muhtevâ, gerek sanat yönü, gerekse îmal usûlleri hakkında görüşlerine başvurulmuş, pek çok konu aydınlığa kavuşturulmuştur. Sonraki safhada, bu eser ve eşyâların îmâlatı gerçekleştirilerek aslına uygun olarak semâhâneye yerleştirilmeleri sağlanmıştır.

Bazı eşyâ ve eserler üzerinde çalışmalar ise hâlen devam etmektedir. Bunların bir kısmının kısa vâdede, bir kısmının orta vâdede tamamlanması düşünülmektedir.

(1) Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz, Safiye Erol, Sofi Hûri, Kenân Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, Hülbe Basım ve Yayın A.Ş., 3. baskı, İstanbul, 1983, s. 97.

SERGİLENEN ESER ve EŞYÂLARDAN BAZILARI

Besmele-i Şerîf yazılı levha: Hattat Aziz Efendi tarafından yazılmış olan târihsiz levha, Ken’an Rifâî Hazretleri’nden intikal etmiştir.

“Ya Fettâh” yazılı iki adet levha: Fettâh, “kapalı şeyleri, lütuf ve rahmet kapılarını açan” anlamındaki esmâ-i hüsnâdandır. Hattat Aziz Efendi tarafından 1326 (1908) târihinde yazılan bu levhalar ahşap üzerine kabartma olup, eski semâhâne giriş kapısından intikal etmiştir.

İsm-i Celâl (Allah) yazılı levha: Tasavvufta İsm-i Celâl veya Lafza-i Celâl, Allah’ın bütün sıfatlarını toplayan zât adıdır. Bu öneminden dolayı esmâ tarîkatlarında zikrin temeli, belli sayıda İsm-i Celâl çekmeye dayanırdı. Bu zerendud (altın kaplama) levha, Nesih hattı ile aslına uygun olarak 2007’de Hattat Hüseyin Kutlu’ya yeniden yazdırılmıştır.

İsm-i Nebî (Muhammed) yazılı levha: Bu zerendud levha, Nesih hattı ile aslına uygun olarak 2007’de Hattat Hüseyin Kutlu’ya yeniden yazdırılmıştır.

Besmele-i Şerîf yazılı levha: Bu zerendud levha, Nesih hattı ile aslına uygun olarak 2007’de Hattat Hüseyin Kutlu’ya yeniden yazdırılmıştır.

Kelime-i Tevhîd yazılı levha: Hattat Aziz Efendi tarafından 1326 (1908) senesinde yazılmış olan bu Ta’lik hatlı zerendud levha, eski semâhâneden intikal etmiştir. Levhanın bakımı 2007’de Hattat Ali Toy tarafından yapılmıştır.

“Yâ Hazret-i Pîr Seyyid Ahmed er-Rifâî” yazılı levha: Bu Ta’lik hatlı zerendud levha, Sâmi Efendi imzâlıdır. Hattat Ali Toy 2007’de, aslına uygun bir şekilde, kalıbından faydalanarak yeniden yazmıştır.

“Aman Yâ Hazret-i Şâh-ı Velâyet” yazılı levha: Bu Ta’lik hatlı zerendud levhanın hattatı Aziz Efendi’dir. Fotoğraftan kalıp çıkarıldığı için târihi tespit edilememiştir. Aslına uygun olarak Hattat Ali Rıza Özcan’a 2007’de yeniden yazdırılmıştır.

“Yâ Hazret-i Pîr sultan Seyyid İmâm Alî Ebu’l-Hasan Şazelî Kuddise Sırruhû” yazılı levha: Bu Ta’lik hatlı levha, aslına uygun olarak Hattat Tahsin Kurt’a 2007’de yeniden yazdırılmıştır.

Alemler: Alem, “işaret, alâmet” mânâsındadır. Tarîkat geleneğinde alemler, hilâfet sembolü olarak kullanılırdı. Bir şeyhin halîfesi tayin edilen kimseye sancağın ucuna geçirilmiş alem verilerek mevkii tasdik edilmiş olunurdu.

“Yâ Allah”, yazılı alem: aslına uygun bir şekilde 2007’de pirinçten döküm olarak yaptırılmıştır.
AMO_2063

“Muhammed” (aynalı olarak) yazılı alem: aslına uygun bir şekilde 2007’de pirinçten döküm olarak yaptırılmıştır.

“Kelime-i Tevhîd (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah)” yazılı alem: aslına uygun bir şekilde 2008’de pirinçten yaptırılmıştır.

“Muhammed Resûlullah” yazılı alem: aslına uygun bir şekilde 2008’de pirinçten yaptırılmıştır.

Şamdanlar: İki adet büyük pirinç şamdan ile iki adet küçük şamdan eski semâhâneden intikal etmiştir.
                

Hilye-i Şerîf: Hz. Peygamberin yaratılış güzellikleri, dış görünüşü, fizikî portresi, klâsik ifâdesi ile şekl ü şemâilini anlatan hilye metinlerinin hat levhası haline getirilmiş biçimlerine kültürümüzde Hilye-i Şerîf adı verilmiştir. Hz. Peygamber’in bilinen mânâda bir portresi bulunmadığı için, eski asırlardan beri, Hilye-i Şerîf levhaları O’nun resmi niyetine yapılıp asılagelmiştir. Hattat Aziz Efendi tarafından yazılmış olan, 1325 (1907) târihli bu levha, eski semâhâneden intikal etmiştir.

Tesbih: Tekke tesbihleri iri taneli olup büyüklüklerine göre 500’lük veya 1000’lik şeklinde adlandırılırlardı. Dervişler İsm-i Celâl zikri için halka olup diz üstü yere otururlar ve tesbihi halkaya yayarlardı. Önce şeyh, İsm-i Celâl’i çeker ve tesbih tânesini yanındaki dervişe iletir, o da aynı şekilde bir sonrakine ileterek tesbih halka içinde çevrilirdi. Buradaki 500’lük tesbih 2007’de yeniden yaptırılmıştır.

Şişler (Meydan Aynası): Rifâî zikrinde burhan göstermek, yani vecd anında Allah’ın mazhariyetine nâil olunduğunu ispatlamak için vücudun çeşitli yerlerine şiş sokmak köklü bir gelenekti. Bu iş için ince ve kısa şişlerin yanısıra meydan aynası denilen ucu topuzlu ve zincirli daha büyük şişler de kullanılırdı. Buradaki sekiz adet şiş İstanbul Üniversitesi Sanat Târihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baha Tanman tarafından hediye edilmiştir.

Rifâî Gülü: Demirden yapılmış ve gül tâbir edilen nesneler, zikir esnasında kullanılırdı. Burhan gösterileceği zaman, meydanın ortasına mangal getirilir, mangalda kızdırılan bu güller dile değdirilirdi. Biri dâirevî, diğeri kıvrık olmak üzere iki tane gül bulunmaktadır. Prof. Dr. Baha Tanman tarafından hediye edilmiştir.

Teberler: Teber, Farsça’da balta demektir. Sapı uzun, başı süngülüdür. Esâsen bir savaş âletidir. Tek veya çift ağızlı olan teberler, seyyah dervişlere âit bir semboldür. Bazılarının uç kısmı mızrak şeklindedir. Önceleri uzun seyahatlere çıkan dervişlerin koruma silâhı olarak kullandıkları teberler, daha sonraları sembolik bir ifade kazanmıştır. Üzerlerine âyet-i kerîmeler ve esmâ-i hüsnâ işlenmiş olanları vardır. Burada sol tarafta bulunan teber, 2007’de yaptırılmıştır. Çelik üzerine gümüş kaplamadır. Sağ taraftaki teber ise Prof. Dr. Baha Tanman tarafından hediye edilmiştir.

Nefir: Seyahate çıkan dervişlerin bir köye veya konaklama yerine geldikleri vakit çaldıkları borudur. Manda, sığır, öküz gibi hayvanların boynuzlarından îmal edilir. Vahşi hayvanları ürkütüp kaçırmak için de kullanılmıştır. Yûf borusu olarak da bilinirler. Bele veya göğse takılarak taşınırlar. Buradaki nefir, Ken’an Rifâî Hazretleri’nden intikal etmiştir.

Mûsikî âletleri: Tarîkatlarda zikir, genellikle mûsıkî eşliğinde yapılırdı. Buradaki beş adet nakkāre (kudümün küçüğü) Prof. Dr. Baha Tanman tarafından hediye edilmiştir. Bir çift halîle (zil) ise yeni imâlat olarak piyasadan temin edilmiştir.

Seccâde: Ken’an Rifâî Hazretleri’nden intikal etmiştir.

Rifâî Sancağı: Bu sancağın merkezinde aynalı olarak “Yâ Ali” yazılıdır. Dış kuşakta çepeçevre Fâtiha sûresi, iç kısımda ise dört halife, on iki imam ve ehl-i beytin isimleri ile bazı âyet ve hadîsler bulunmaktadır. En üst ortadaki iç içe İsm-i Celâl ve İsm-i Nebî istifi ile Fâtiha-i şerîfe, Aziz Efendi hattıyladır. Fâtiha sûresi 1326 (1908) târihli olup, kalıplarından istifâde edilerek sancağa aktarılmıştır. Bunlar dışındaki tüm yazılar ve istifler Hattat Aydın Yüksel tarafından 2007-2008 yıllarında asıllarına uygun bir şekilde yeniden hazırlanmıştır. Kumaş üzerine baskı tekniğiyle îmal edilmiştir.

Kādirî sancağı: Sancağın merkezinde Hattat Aziz Efendiye ait “Ya Hazreti Pîr Seyyid Abdülkādir Geylânî” yazısı bulunmaktadır. Orta kısımda on iki imam ve dört halifenin isimleri ile Kelime-i Tevhîd, Fetih ve Nûr sûrelerinden âyetler bulunmaktadır. Dış kuşakta ise Abdülkādir Geylânî Hazretleri’nin sıfatlarıyla ilgili ibâreler yazılıdır. Bu yazılar ise Hattat Aydın Yüksel tarafından 2007-2008 yıllarında asıllarına uygun olarak yeniden yazılmıştır. Kumaş üzerine baskı tekniğiyle îmal edilmiştir.

Kürsü-i Şerîf: Ken’an Rifâî Hazretleri’nin zikir öncesinde çıkarak sohbette bulunduğu bu ahşap kürsü, Kendilerinden intikal etmiştir.

Tâc-ı Şerîf resimli levha: Eski semâhâneden intikal eden, ipek kumaşdan mâmul, levha üzerinde, Kādirî, Rifâî ve Mevlevî tâc-ı şerîfleri resmedilmiş olup, Aziz Efendi tarafından 1327 (1909) târihinde yazılmış Abdülkādir Geylânî, Ahmed er-Rifâî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri’nin isimleri vardır.

“Meded yâ Hazret-i Hatîce Cenan, Ken’an” yazılı levha: Hattat Aziz Efendi tarafından 1336 (1917) târihinde hazırlanan levha, Hattat Aydın Yüksel tarafından 1984 senesinde naklen yazılmıştır. Ken’an Rifâî Hazretleri’nin âilesinden intikal etmiştir.

“Yâ Hazret-i Ebu’l-Alemeyn Şeyh Es-Seyyid sultan Ahmed er-Rifâî Kaddese Sırrahu’l-âlâ” yazılı levha: Tâc-ı şerîf içine istif edilmiş levha Ken’an Rifâî Hazretleri’nden intikal etmiştir. 1292 (1875) târihlidir.

“Yâ Hazret-i Pîr Seyyid sultan Ahmed er Rifâî Ebu’l-Alemeyn” yazılı levha: Ken’an Rifâî Hazretleri’nden intikal eden bu levha, Hattat Aziz Efendi tarafından 1335 (1916) tarihinde yazılmıştır.

Küre şeklinde avîze: Buzlu cam üzerine “F’allahu hayrun hâfizân ve hüve erhamü’r-râhimîn (Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir. Yûsuf: 12/64)”, “Mâşaallah” lafzı ve nazar âyetleri yazılı olan küre şeklindeki avize, eski semâhâneden intikal etmiştir. Üzerinde bir târih tespit edilmemiştir.
           

Kubbe merkezî avîzesi: On iki kollu kristal avîze eski semâhâneden intikal etmiştir.