29 Mayıs 2016 Pazar günü düzenlediğimiz Mekân ve Fotoğraf adlı buluşmamız, Mimar Hocamız Alidost Ertuğrul’un hazırlamış olduğu hikâyeli güzergâhı ile eşsiz bir geziye dönüştü; geçmiş yıllardan kalma fotoğrafları göstererek gezmiş olduğumuz yerler için vermiş olduğu bilgiler, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerin eleğinden süzülüp günümüze kadar gelen tarihi bir şehrin, neler yitirdiğini, nasıl yitirdiğini çok daha iyi kavramamızı ve hâlâ büyülü bir şehrin içinde yaşıyor olduğumuzu hissetmemizi sağladı. Bizler de gönlümüzün gözümüze nazar ettiği o yerlerin, fotoğraflarını çekerek bu güzel geziye katılımcı olmaya çalıştık.

Gezimize, Kanunî sultan Süleyman’ın genç yaşta vefat eden oğlu Şehzade Mehmet için yaptırmış olduğu, Mimar Sinan’ın çıraklık eserimdir dediği Şehzade başı Camii’nden (Şehzade Mehmet Camii ya da Şehzade başı Camii ) başladık. Şehzade Mehmet, Şehzade Cihangir ve Hümaşah sultan’ın içi rengârenk çinilerle dolu türbesini ziyaret ettik, Damat İbrahim Paşa Külliyesi’ni ve direkler arasından geçerek Camii avlusunun köşesinde İstanbul’un tam orta noktasının olduğu söylenen yeri gördük.

Damat İbrahim Paşa Külliyesi’ni ve Direkler Arasını geçerek, Kalenderhane Camii’ sini, Kirazlı Mescidi gezdikten sonra, bir mola verdik. Sülemaniye’de İstanbul’un Tarihi kuru fasulyecisi Ali Baba’da tadı damağımızda kalan bir yemek yedik ve gezimize kaldığımız yerden devam ettik.

Tarihin esintilerinin üzerine sindiği daracık sokaklardan geçip, İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi’ni gören ve Osmanlı külliyeleri içinde ikinci büyük külliye olan Süleymaniye Külliyesi’nin içine girince gördüğümüz manzaraya hayran kaldık. Kocaman bir bahçenin içine inşa edilmiş cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen bir külliye ve Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden bir olan, Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii’ni gezdik. Caminin içinde Kanuni sultan Süleyman’ın ve eşi Hürrem sultan’ın bulunduğu hazireyi ziyaret ettik.

Caminin avlusundan dışarı çıktığımızda, Mimar Sinan’ın Muhteşem Süleymaniyesi’nin eteklerinde, kendisinin isteği ile yapılan mütevazi türbesi ile karşılaşınca her birimiz düşünmeden edemedik, sadelik ve sanatkârlık aslında ne kadar da birbiriyle iç içe girmiş bizim kültürümüzde…

Ve yürümeye devam ettik, içimiz burulmaya başladı, tarihin izlerinin birer birer silindiği sokaklardan geçerken, derken bir sokağa girdik Ayrancı Sokak ve bu sefer bir sevinç hepimizde…Eski Süleymaniye evlerinden bugünlere kalabilmiş ahşap konakları gördük.

Bir şehrin ruhunun, sadece anıtsal yapılarda değil, sivil mimari yapıları ile tamamlandığında hissedileceğini fark ettiğimiz gezimizde, öncellikle Alidost Ertuğrul’a ve emeği geçen herkese teşekkür eder, diğer gezilerimize sizleri de bekleriz.